Şizofreni Nedir? Belirtileri, Tedavisi ve Terapinin Önemi

Yayınlanma Tarihi: 09 Mart 2025

Şizofreni ile mücadele eden bir birey
Şizofreni ile mücadele eden bir birey.

Şizofreni Nedir?

Şizofreni, bireyin düşünce süreçlerinde, duygulanımında ve davranışlarında derin ayrılıklara yol açan, kronik ve ciddi bir beyin hastalığıdır. Genellikle ergenlik sonu veya genç yetişkinlik döneminde başlayan şizofreni, gerçeği değerlendirme yetisinde bozulmalar ile seyreder. Halk arasında yanlış bir inanış olarak “çoklu kişilik bölünmesi” şeklinde düşünülse de, aslında şizofreni “kişilik bölünmesi” değil, zihinsel fonksiyonların ve algıların bozulması anlamına gelir. Dünya genelinde yaklaşık %0.3 – %0.7 oranında insanı etkiler, yani her 300 kişiden birinde görülebilir WHO.INT. Şizofreni, kişinin yaşamı boyunca profesyonel destek ve tedavi gerektiren, ancak doğru yönetimle yönetilebilen bir rahatsızlıktır.

Şizofreninin Belirtileri

Şizofreni belirtileri genellikle üç ana gruba ayrılır: pozitif belirtiler, negatif belirtiler ve bilişsel belirtiler. “Pozitif” ve “negatif” terimleri matematiksel anlamdadır; hastalığa eklenen fazladan belirtiler “pozitif”, normal işlevlerden kaybolanlar “negatif” olarak tanımlanır.

Pozitif belirtiler: Bunlar normalde sağlıklı insanlarda bulunmayan, şizofreniyle birlikte ortaya çıkan belirtilerdir. En dikkat çekici pozitif belirtiler şunlardır:

  • Sanrılar (Delüzyonlar): Gerçekle uyuşmayan, çürütülse bile kişide ısrarla devam eden yanlış inançlardır. Örneğin, “kendini büyüklük sanrısı” ile kişi kendini peygamber, ünlü bir kişi veya çok önemli biri sanabilir; “paranoyak sanrılar” ile başkalarının onu izlediğine, komplo kurduğuna inanabilir; “referans sanrıları” ile çevredeki rastgele olayların hep kendiyle ilgili özel mesajlar taşıdığına inanabilir. Bu sanrılar, kişinin davranışlarını ciddi şekilde etkiler.
  • Halüsinasyonlar: Dışarıdan herhangi bir uyaran olmamasına rağmen algıların gerçekleşmesidir. En sık görülen halüsinasyon türü işitsel halüsinasyonlardır; örneğin hasta, kimsenin olmadığı halde sesler duyabilir (biri ona emir veriyor, hakkında konuşuyor veya kötü şeyler söylüyor olabilir). Daha nadiren görsel halüsinasyonlar (olmayan şeyleri görmek), dokunsal, kokusal halüsinasyonlar da görülebilir.
  • Dezorganize düşünce ve konuşma: Düşüncelerin örgüsü bozuktur. Kişinin konuşması dağınık olabilir; sorulan sorulara alakasız yanıtlar verebilir, cümleler anlaşılmaz bir şekilde birbirine karışabilir (çağrışımların gevşemesi). Bazen anlamsız yeni kelimeler uydurabilir (neolojizm), bazen de aynı sözleri tekrar eder durur. Konudan konuya mantıksız geçişler yapabilir ki bu dinleyeni epey zorlar.
  • Dezorganize davranış: Davranışlarda amacı belirsiz veya çevreye uygunsuz eylemler olabilir. Örneğin, garip beden hareketleri, saçma giyinme (hava sıcakken kat kat palto giyme gibi), anlamsız ritüeller sergileme görülebilir. Katatonik davranış da dezorganize davranışlara dahildir; kişi uzun süre hareketsiz, tuhaf pozisyonlarda kalabilir ya da anlamsız şekilde sürekli aynı hareketi yapabilir.

Negatif belirtiler: Bunlar, normal işlevlerin azalması veya yitirilmesi ile karakterizedir:

  • Duygulanımda donukluk (Duygusal küntlük): Yüz ifadesi, ses tonu ve jestlerde fakirleşme vardır. Kişi sanki duygusuz gibi görünebilir; sevindirici veya üzücü olaylara tepki vermeyebilir. Genelde düz bir duygudurum sergiler.
  • Avolisyon (İsteksizlik): Günlük aktivitelere karşı motivasyon kaybı söz konusudur. Kişi kişisel hijyenine dikkat etmeyebilir, uzun süre yataktan çıkmak istemez, işe veya okula gitmekte zorlanır.
  • Alogia (Konuşma fakirliği): Konuşma içeriği çok sınırlıdır. Kişi ya çok az konuşur ya da konuştuğunda da özensiz, tek kelimelik yanıtlar verir. Ayrıntılı ifade yeteneği zayıflar.
  • Anhedoni (Zevk alamama): Daha önce keyif veren hiçbir şey artık haz vermez. Kişi arkadaş buluşmalarından, hobilerden, cinsellikten zevk almadığını belirtir.
  • Sosyal içe çekilme: İnsanlarla etkileşim kurmaktan kaçınır, sosyal izolasyon yaşar. Aile ve arkadaş ilişkileri zayıflar.

Bilişsel belirtiler: Bu belirtiler, dikkat, hafıza ve yürütücü işlevler gibi zihinsel süreçlerde bozulmayı ifade eder:

  • Dikkat dağınıklığı: Bir şeye uzun süre odaklanmakta zorlanır. Kolaylıkla dikkati başka yöne kayar.
  • Yavaş düşünme: Problemleri çözmede, plan yapmada güçlük çeker. Düşünce işleme hızı yavaşlamış olabilir.
  • Bellek sorunları: Özellikle çalışma belleği ile ilgili sorunlar görülebilir; örneğin bir talimat verildiğinde adımları hatırlamakta güçlük çekebilir.
  • Yargı ve içgörü eksikliği: Kişi hasta olduğunu kabul etmeyebilir, tedaviye ihtiyaç duymadığını düşünebilir. Davranışlarının sonuçlarını doğru değerlendiremeyebilir.

Şizofreninin seyri kişiden kişiye değişir. Bazı hastalarda belirtiler dalgalanabilir, ataklar halinde gelir; bazılarında ise kronik seyredip süreğen bir tablo oluşur. Genellikle genç yaşta başlayan hastalık, erken dönemde tedaviye başlanmazsa işlevsellikte belirgin düşüşe yol açar.

Şizofreninin Tedavi Yöntemleri

Şizofreni, günümüzde mevcut tedavi yöntemleri ile önemli ölçüde kontrol altına alınabilen ancak tam anlamıyla “iyileşme” kavramının karmaşık olduğu bir bozukluktur. Tedavinin amacı, belirtileri dindirmek, tekrarlamaları önlemek ve hastanın toplumsal işlevselliğini mümkün olan en üst düzeye çıkarmaktır. Başlıca tedavi yaklaşımları şunlardır:

  • İlaç tedavisi (Antipsikotikler): Şizofreni tedavisinin temeli, antipsikotik ilaçlardır. Bu ilaçlar, beyindeki dopamin ve diğer nörotransmiter sistemleri üzerinde etkili olup pozitif belirtileri azaltırlar.
    • Birinci kuşak (klasik) antipsikotikler: Haloperidol, klorpromazin gibi ilaçlar bu gruptadır. Pozitif semptomları gidermede etkilidirler ancak ekstrapiramidal yan etkiler (istemsiz kas hareketleri, katılık vb.) ve sedasyon gibi yan etkiler belirgin olabilir.
    • İkinci kuşak (atipik) antipsikotikler: Risperidon, olanzapin, ketiapin, aripiprazol, klozapin gibi yeni nesil ilaçlar bu gruptadır. Bunlar genelde hem pozitif belirtilere hem de bir ölçüde negatif belirtilere etkili olurlar ve yan etki profilleri biraz daha tolerabl olabilir (yine de kilo alımı, metabolik sendrom riski gibi önemli yan etkiler olabilir). Klozapin, özellikle diğer ilaçlara dirençli şizofrenide etkili olan bir antipsikotiktir.
    Antipsikotik ilaçlar genellikle uzun süreli (çoğu zaman ömür boyu) kullanılmak durumundadır. Doz ayarlamaları, yan etkilerle başa çıkma ve ilaca devamlılık kritik önemdedir. Bazı hastalarda ağızdan ilaç almak zor olabileceği için depo iğne şeklinde, 2-4 haftada bir yapılan uzun etkili enjeksiyon formları tercih edilebilir.
  • Psikoterapi ve Rehabilitasyon: Şizofrenide ilaç tedavisi temel olsa da, psikososyal müdahaleler hastanın topluma yeniden uyumu ve bağımsız yaşayabilmesi açısından büyük önem taşır.
    • Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, hastanın sanrıları ve halüsinasyonlarıyla baş etmesine yardımcı olabilir. Kişinin bu yaşantılara verdiği anlamları ve tepkileri değiştirerek anksiyetesini azaltmayı hedefler. Gerçeği test etme becerilerini güçlendirir; örneğin, “başkaları benim düşüncelerimi okuyor” gibi bir sanrısı olan kişiyle, bunun alternatif açıklamaları üzerinde çalışılır.
    • Sosyal beceri eğitimi: Şizofreni hastaları, hastalıkları nedeniyle yitirdikleri iletişim ve günlük yaşam becerilerini yeniden kazanmak için profesyonel destek alabilir. Bu eğitimler, göz teması kurma, sohbet başlatma, öz bakım, para idaresi, ev işi yapma gibi pratik konuları içerebilir. Rol oynama ve model olma yöntemleriyle öğretilir.
    • Aile terapisi ve eğitimi: Aile üyelerinin, şizofreni hakkında bilgi sahibi olması ve doğru yaklaşımı öğrenmesi hastanın iyileşmesinde kilit rol oynar. Aileye hastalığın doğası, ilaçların önemi, stresin azaltılması ve hastayla iletişim yöntemleri konusunda eğitim verilir. Aile içi çatışma ve iletişim sorunları da terapötik olarak ele alınır.
    • İş ve uğraşı terapisi (Ergoterapi): Hastanın meşguliyet terapileri, üretken aktivitelerle katılımı, hem özgüvenini artırır hem de pasifize olmasını engeller. Basit el sanatları, resim, bahçecilik, atölye çalışmaları gibi etkinlikler kişinin odaklanmasını ve keyif almasını sağlayabilir.
    • Bilişsel rehabilitasyon: Dikkat, bellek ve problem çözme becerilerini geliştirmeye yönelik bilgisayar destekli programlar veya egzersizler kullanılır. Bu sayede hastanın bilişsel işlevlerinde bir miktar iyileşme ve gündelik hayata adaptasyon sağlanabilir.
  • Hastane yatışı ve akut müdahaleler: Şizofrenide bazen akut alevlenmelerde (ataklarda) veya ilaç reddi, ağır kendine/başkalarına zarar riski gibi durumlarda kısa süreli hastane yatışları gerekebilir. Hastanede yoğun tedaviyle (ilaç düzenlemesi, sakinleştirme, güvenli ortam sağlama) atlatıldıktan sonra hasta tekrar toplum içine döndürülür. Yatarak tedavi süresi hastanın durumuna göre değişir, mümkün olduğunca kısa tutulmaya çalışılır.
  • Toplum temelli destek ve rehabilitasyon hizmetleri: Birçok ülkede şizofreni gibi ciddi ruhsal rahatsızlıkları olan bireylere yönelik korumalı işyerleri, yarı-yol evleri, gündüz hastaneleri gibi destekleyici sistemler vardır. Bu sayede hasta, tam bağımsız olamasa da gözetimli ortamlarda yaşayabilir veya çalışabilir, izlenir ve desteklenir.

Psikolog ve Terapi Desteğinin Önemi

Şizofreni gibi ağır bir ruhsal hastalıkta, psikiyatristlerin uyguladığı ilaç tedavisi çoğu zaman semptomları kontrol altına almak için ön koşuldur. Ancak tek başına ilaç tedavisi, hastanın hayata tutunması ve yetilerini geri kazanması için yeterli olmaz. İşte bu noktada psikologlar, psikiyatri hemşireleri, sosyal hizmet uzmanları, ergoterapistler gibi disiplinlerin dahil olduğu psikososyal destek devreye girer. Bir psikolog, şizofreni hastası için birçok yönden önemli bir destektir:

  • İçgörü kazandırma: Şizofreni hastalarının bir kısmı, hastalıklarının farkında değildir (içgörü eksikliği). Psikolog, sabırla ve empatiyle, hastanın yaşadıklarını anlamlandırmasına yardımcı olabilir. Örneğin, danışana duyduğu seslerin bir hastalık belirtisi olduğunu adım adım kabullenmesini sağlamak uzun bir süreçtir ama terapötik ilişki içinde bu başarılabilir. İçgörü kazanan bir hasta, tedaviye daha bağlı hale gelir.
  • Başa çıkma stratejileri öğretme: Sesler duyduğunda dikkatini başka yöne çekmek, sanrıların beslendiği ortamlardan kaçınmak veya tetikleyici stres faktörlerini azaltmak gibi pratik başa çıkma yöntemlerini psikologlar hastalara öğretebilir. Örneğin, danışan üzgün olduğunda kendini dondurma kovasına vurmak yerine, bunun altındaki sebebi fark etmeyi (belki reddedilme hissi) ve bunu yazı yazarak veya bir arkadaşını arayarak çözmeyi deneyebilir. Terapist, bu süreçte ona rehberlik eder, denemeler yapar ve başarısız olsa bile onu cesaretlendirir.
  • Duygusal destek: Şizofreni hastaları, toplum tarafından damgalanma (stigma) ile çokça yüzleşirler. Psikolog, onların duygu dünyasını güvenli bir ortamda ifade etmelerine izin verir. Utanç, korku, üzüntü gibi duyguları işlemelerine yardım eder. Bu desteği hissetmek, hastanın yalnızlık duygusunu azaltır ve terapide açık olmasını kolaylaştırır.
  • Aile ile köprü kurma: Psikologlar, hasta ile ailesi arasında arabulucu rolü üstlenir. Aileye hastanın bakış açısını, ihtiyaçlarını iletirken, hastaya da ailenin endişelerini ve sevgisini yansıtır. Bu köprü görevi, ev içindeki çatışmaları ve yanlış anlamaları azaltabilir.
  • Sosyal beceriler ve iletişim: Terapist, hastayla birebir veya grup ortamlarında pratikler yaparak, onun iletişim kurma, duygularını ifade etme, problem çözme becerilerini pekiştirir. Örneğin rol oynama yoluyla bir iş görüşmesinde nasıl davranacağını çalışabilirler veya toplu taşımada rahatsız olduğunda ne yapması gerektiğini prova edebilirler.
  • Takip ve süreklilik: Şizofreni kronik bir hastalık olduğu için düzenli takip esastır. Psikolog, düzenli seanslarla hastanın genel gidişatını izler, ufak değişimleri fark edebilir. Diyelim ki hasta ilaçlarını aksatmaya başladı veya halüsinasyonları tekrar şiddetleniyor; terapist bunu erken yakalayıp psikiyatristi bilgilendirebilir, böylece bir alevlenme (relaps) önlenebilir.

Psikoterapi, şizofreni hastalarında özellikle negatif belirtiler ve işlevsellik üzerinde olumlu etki yapar. İlaçlar genelde pozitif semptomları baskılarken, negatif belirtiler (içe çekilme, motivasyon eksikliği) devam edebilir. Psikososyal müdahaleler, hastayı yeniden hayata katmayı hedefleyerek bu boşluğu doldurur WHO.INT. Ayrıca, damgalanmayla mücadele konusunda da psikologlar hastalara güç verir. Toplumun önyargılarıyla nasıl başa çıkacaklarını, kendilerini nasıl savunabileceklerini ve haklarını nasıl arayabileceklerini anlatır. Hasta hakları, sosyal destekler, engelli hakları gibi konularda rehberlik yapar.

Sonuç olarak, şizofreni tedavisinde çok boyutlu yaklaşım şarttır. Psikolog ve terapinin önemi, hastanın sadece semptomlarının değil, bir bütün olarak hayatının iyileştirilmesinde yatar. İyi bir destek sistemiyle, şizofreni hastası kişiler eğitimlerine devam edebilir, iş sahibi olabilir, aile kurabilir ve üretken bir yaşam sürdürebilirler. Bu hedeflere ulaşmada, psikoterapi ve psikososyal rehabilitasyon, ilaç tedavisi kadar vazgeçilmezdir.

Şizofreni tedavisinde terapi süreci
Şizofreni tedavisinde terapi süreci.
Blog'a Geri Dön
WhatsApp Üzerinden İletişime Geçin